Türkiye'nin finansal tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir döneme tanıklık ediyoruz. Merkez Bankası'nın dolar kurunu etkileyecek radikal bir talimatı gündemi sallıyor. AKP hükümeti, ani kur artışlarını kontrol etmek amacıyla Aralık 2021'de başlattığı Kur Korumalı Mevduat (KKM) politikasının etkisizliğiyle karşı karşıya. KKM, karmaşık bir yapıya bürünerek sorunları daha da derinleştiriyor. Bu durum karşısında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından bankalara iletilen yeni talimatlar dikkat çekici. Bu talimatlarla bireysel kullanıcılara sunulan mevduat faizleri yüzde 50 seviyelerine yükseltildi. Bu faiz oranı, Türkiye'nin 2002'de dalgalı kur rejimine geçişi sonrasında görülen en yüksek seviye olarak kayıtlara geçti.
Ancak, bu gelişmelerin gölgesinde, TCMB'nin ekonomideki "Faiz Sebep, Enflasyon Sonuçtur" teorisinin iflas ettiği bir gerçek. Türkiye ekonomisi, bu tartışmaların ışığında geçmişte yaşanmamış zorluklarla yüzleşmeye devam ediyor. TCMB'nin aldığı bu kararlar ve ekonomi politikalarındaki değişimler, finansal piyasalarda büyük dalgalanmalara yol açarken, ülke ekonomisinin geleceği belirsizliğini koruyor. Bu kritik süreçte, alınacak ekonomik kararlar ve uygulanacak politikaların, Türkiye'nin ekonomik istikrarını yeniden sağlamak adına büyük önem taşıdığı açıkça görünüyor.
Son verilere göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından 8 Eylül tarihinde yayınlanan rapor, Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında biriken paranın 3 trilyon 332 milyar 606 milyon liraya ulaştığını gösteriyor. Bu yüklü miktarın tasfiyesi için adımlar atan Merkez Bankası, politika faizlerinde hafif artışlara gitmesinin yanı sıra, bankalara örtülü bir şekilde mevduat faizlerini yükseltmeleri yönünde sınırlamalar getirmeye hazırlanıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan'ın, KKM'nin tasfiye planı için önemli adımlarından biri, KKM'den çıkacak paranın döviz tevdiat hesaplarına gitmesini önlemek. Bu hedef doğrultusunda Merkez Bankası, Resmi Gazete'de alınan kararlar ve bankalara yöneltilen talimatlar aracılığıyla, KKM'den çıkacak paranın Türk Lirası mevduatı olarak kalması için bankalara 'mevduat faizlerini artırın' mesajı gönderiyor. Bu adım, dövizin kontrollü bir şekilde piyasada kalmasını sağlayarak ekonomik istikrarı güçlendirmeyi amaçlıyor.
Ancak bu durumun, bankalarda mevduat faizlerinin yükseltilmesi yoluyla enflasyonu artırabileceği ve bu durumun da ekonomik dengeleri zorlayabileceği kaygılarına neden olduğu belirtiliyor. Önümüzdeki dönemde alınacak ekonomik kararlar ve bu tür politikaların dengeli bir şekilde uygulanması, ekonominin seyri açısından büyük önem taşıyor.
Son TCMB verilerine göre bankaların ağırlıklı mevduat faizi ortalaması yüzde 41'e ulaşırken, özellikle döviz dönüşümlü Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında yüzde 54'e varan mevduat faizi imkanı gündemde. Bu oran, 2003'ten bu yana görülen en yüksek mevduat faizi seviyesini temsil ederek rekor kırdı. Merkez Bankası'nın 21 Eylül Perşembe günü açıklayacağı Para Politikası Kurulu (PPK) sonrasında büyük bankaların mevduat faizlerini yüzde 45-50 bandına çekeceği tahmin ediliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan'ın liderliğindeki KKM tasfiye planında önemli adımlar atılıyor. Bu planın temel hedeflerinden biri, KKM'den çıkacak paraların döviz tevdiat hesaplarına gitmesini engellemek. Bu yönde atılan adımlar ve beklenen politika faiz artırımıyla Türk Lirası'na olan talebin artması ve dövize olan ilginin azalması hedefleniyor.
Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faiz noktasındaki katı tutumunun etkisiyle TCMB'nin politika faizini serbestçe artıramayacağı düşünülüyor. Dolayısıyla, TCMB'nin bankalara örtülü şekilde TL mevduat faizlerini artırma talimatı vermesi bekleniyor. Bu adımın, dolar kuru dengelemeyi amaçlayarak ekonomik istikrarı güçlendirmeyi hedeflediği belirtiliyor.
Ekonomi uzmanları, PPK toplantısında beklenen 500 baz puanlık faiz artırımının yanı sıra, orta vadeli programda bazı tutarsızlıklar olmasına rağmen sıkı para politikasının sürekli vurgulandığını belirtiyor. Enflasyon baskısının devam etmesi nedeniyle en az 750 baz puanlık bir artırıma gidilmesi gerekliliği ön plana çıkıyor. Bu bağlamda, politika faizinin yüzde 35-40 bandına çekilmesi ve makro ihtiyati tedbirlerle parasal sıkılaşma hamlelerinin kararlılıkla sürdürülmesinin önemine vurgu yapılıyor. Ancak, seçim sonrası zaman kaybı ve değer kaybının telafi edilmesi adına daha fazla faiz artırımının da gerekebileceği ifade ediliyor.
Finansal istikrarın sağlanması açısından Türk Lirası'nın reel olarak değer kazanması önemli. Ancak, bu durumu gerçekleştirmek için öncelikle ülkedeki tasarruf sahiplerinin ve yabancı yatırımcıların TL'ye olan güvenini artırmak gerekiyor. Bunun için serbest piyasa koşullarında TL'nin istikrar kazanması kritik. Bu durumda sermaye girişine ihtiyaç var ve işler normalleştikçe uygun ayarlamalar yapılabilir. Ancak, şu an bu seviyede değiliz.
Güçlü bir faiz artırımı ve TL mevduata yönlendirme tedbirleriyle bu ay sonuna doğru TL mevduatlarda yüzde 45-50 bandında bir fiyatlama bekleniyor. Kur Korumalı Mevduat (KKM) dönüşlerinde yüzde 50'nin üzerinde faizler gündeme gelebilir. Bu rakamlar TL talebini artırabilir. Bu durumun borsaya da etkisi olması muhtemel; bu etkiyi sadece "etkisi olmaz" diyenleri ciddiye almamak önemli. Bir yıllık vadede yüzde 50 ve üzeri faiz oranları, enflasyona karşı koruma sağlayabilir ve dolar bazında getiri sunabilir. Büyük sermaye sahipleri için bu risksiz getiri oldukça cazip. Ayrıca, artan TL ihtiyacı ve yükselen kredi maliyetlerinin borsa üzerindeki etkisini göz ardı etmemek gerek. Bu konular daha önceki paylaşımlarda belirtilmişti ve bu faktörlerin borsa üzerindeki etkileri önem arz ediyor. Bu durumlar, borsa üzerindeki etkinin sınırlarını gösteriyor ve yatırımcıların bu dinamiklere dikkat etmesi gerekliliğini vurguluyor.
TCMB'nin politika faizlerindeki artışlar ve bankalara yönelik mevduat faizlerini yükseltme talimatları, ekonomideki dalgalanmalara karşı alınan önlemler olarak değerlendiriliyor. Özellikle TL'nin reel değer kazanması ve enflasyonun kontrol altına alınması hedeflenirken, borsa ve yatırımcılar üzerindeki etkileri de göz ardı edilemiyor. Bu bağlamda, alınan ekonomik tedbirlerin, hem kısa hem de uzun vadede ekonomik istikrar ve büyüme açısından kritik bir rol oynayacağı öngörülüyor. Ancak, bu tedbirlerin etkinliği ve ekonomiye olan etkileri konusundaki tartışmalar sürerken, ekonomik aktörlerin dikkatli ve bilinçli adımlar atmaları önem arz etmekte.